SAĞLIK

"Geleceğin Kanser Tedavisi: İmmünoterapiler"

İmmünoterapiler, kanser tedavisinde çığır açan yenilikler arasında yer alıyor

Ýmmünoterapiler, kanser tedavisinde çığır açan yeniliklerden biri olarak öne çıkmaktadır. Bu hedefe yönelik ve kişiye özel tedaviler, hem hastaların yaşam süresini uzatmakta hem de yaşam kalitesini artırmaktadır. Günümüzde kanser tedavi yöntemleri, tümörlerin genetik yapısının analiz edilmesiyle geliştirilen yenilikçi yöntemler ve yapay zeka uygulamalarıyla daha etkili hale gelmektedir. Geleceğin kanser tedavileri hangi yönde ilerliyor? Yeni keşifler, kanserle mücadelede nasıl bir fark yaratıyor? Bu sorulara yanıt arayan Acıbadem Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Batu Erman ve Dr. Tolga Sütlü, immünoterapilerin kanser tedavisindeki rolünü açıklıyor.

Bazı kanser tedavi yöntemlerinde bağışıklık sisteminin harekete geçirilmesi büyük bir önem taşımaktadır. Prof. Dr. Batu Erman, sağlıklı bir insanda bağışıklık sisteminin kanser hücrelerini yok ettiğini ifade ederken, bağışıklık sistemi kanser hücreleri karşısında etkisiz hale geldiğinde hastalığın geliştiğini vurguluyor. İşte burada immünoterapinin devreye girdiğini belirten Erman, bu tedavi yönteminin bağışıklık sistemini yeniden harekete geçirerek kanser hücrelerini yok etmeye yönlendirdiğini ifade ediyor. 2018 yılında James P. Allison ve Tasuku Honjo'nun bu alandaki çalışmalarının Nobel Ödülü kazanması, kanser tedavisinde yeni umutların kapısını araladı.

Devamında, Prof. Dr. Batu Erman, kanser hastalarında başarı ile uygulanan dört temel immünoterapi yöntemini açıklıyor. İlk olarak, bağışıklık sistemini harekete geçiren immünoterapilerden bahsediyor. Bu yöntemde, laboratuvar ortamında üretilmiş antikor proteini hastaya enjekte edilerek bağışıklık hücreleri aktive edilmekte ve tümöre karşı daha güçlü bir savunma mekanizması oluşturulmaktadır. Bu yöntem, özellikle metastatik melanom, akciğer ve böbrek kanseri gibi türlerde etkili olup, diğer kanser türleri üzerinde de klinik araştırmalar devam etmektedir.

İkinci olarak, hücresel immünoterapiler (CAR-T teknolojisi) açıklanmaktadır. Bu yöntemde hastadan alınan T lenfositleri, laboratuvar ortamında genetik olarak modifiye edilerek kanserle mücadelede daha etkili hale getirilmektedir. Yeniden hastaya enjekte edilen bu hücreler, özellikle lenfoma ve benzeri kan kanserlerinde etkili olmaktadır. Araştırmalar, bu yöntemin akciğer kanseri, kolon kanseri ve malign melanom gibi solid tümörlerde de uygulanabilirliği üzerinde yoğunlaşmaktadır.

Üçüncü olarak, kanser hücreleri ile T lenfositlerini birleştiren BÝTE (Bispesifik T hücre bağlayıcıları) teknolojisi tanıtılmaktadır. Bu moleküller, fiziksel olarak hem kanser hücrelerine hem de T lenfositlerine bağlanarak savunma sistemini etkin bir şekilde harekete geçirmektedir. Laboratuvar ortamında üretilen bu proteinler, immünoterapötik tedavi seçeneği sunmaktadır.

Dördüncü ve son olarak, kanser aşıları ve onkolitik virüs terapileri, tümörlerin doğrudan hedef alınmasını sağlamaktadır. Bazı prostat kanserleri, melanoma ve mesane kanserlerinde bu terapilerin başarılı olduğu bilinmektedir. RNA aşılarının gelişmesiyle birlikte bu yöntemlerin daha yaygın hale gelmesi beklenmektedir.

Dr. Tolga Sütlü, daha spesifik hücresel immünoterapiler geliştirildiğini ve bu tedavi yöntemlerinin tümörlerin üzerindeki belirli molekülleri hedef alarak etkili olduğunu vurgulamaktadır. Acıbadem Üniversitesi İmmünoloji Laboratuvarı'nda CAR-T, CAR-NK, TCR-NK ve BÝTE gibi tedavilerin üzerine çalışmalar yürütüldüğünü belirten Sütlü, bu ürünlerin yalnızca özel GMP laboratuvarlarında üretilebildiğini ve ardından denetleyici kurumların onayına ihtiyaç duyduğunu ifade etmektedir. Antikorların hastaya enjekte edildiğinde en fazla bir ay içinde vücuttan yok olduğunu, fakat hücresel tedavilerin bağışıklık hücrelerini kansere karşı ömür boyu savaştıra bilecek şekilde programladığını söylemektedir. Bu şekilde, uzun yıllar boyunca hastanın vücudunda dolaşarak koruyuculuk gösterebilmektedir.

Türkiye’de CAR-T hücrelerini klinik olarak uygun kalitede üreten tek kurumun Acıbadem olduğunu açıklayan Dr. Sütlü, ekibiyle deri kanseri, lösemi ve lenfoma üzerine hücresel immünoterapiler çalışmalarını sürdürdüklerini belirtmektedir. Özellikle T hücreleri ve NK hücreleri gibi bağışıklık sisteminin 'katil hücreleri'ni kullanarak, kanseri hedef alacak şekilde genetik modifikasyonlar yaptıklarını vurgulamaktadır.

Son olarak, Dr. Tolga Sütlü, kemoterapi gibi yöntemlerin giderek azalacağını, immünoterapinin gelecekte daha fazla yer kazanacağını belirtmektedir. Her hastaya aynı ilacı verme devrinin kapandığını, artık hastaların genetik yapısının taranarak en uygun tedavi yönteminin belirlendiğini ifade etmektedir. Yapay zekanın gelişmesiyle, kişiye özel tedavi süreçlerinin hızlandığını ve hangi hastanın hangi tedaviye nasıl yanıt vereceğinin daha iyi tahmin edilmekte olduğunu söylemektedir. Bilimsel çalışmaların gelişmesiyle, daha etkili, yan etkileri azaltılmış ve hastaların yaşam süresini uzatan yeni nesil tedavi yöntemlerinin ön plana çıkacağına dikkat çekerek, kişiye özel tedavilerin onkolojide önemli bir yer edineceğini vurgulamaktadır.